LİDER SİZSİNİZ!

Yayınlandı: 21/03/2013 / SİYASİ DENEMELERİM

İçinde bulunduğumuz yeni binyılla birlikte, toplumlar içinde olağanüstü etkin ve güçlü liderlerin sonunun geldiği bir döneme girilmiştir. Küreselleşme ve bilimdeki gelişmeler de bunun başat nedeni olmuştur.

Günümüzde, özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başlarında olduğu gibi efsanevi liderler ve çok önemli buluşlara imza atmış bilim insanları yok artık.

Bundan böyle, insanlığa olumlu veya olumsuz katkıları olmuş bir Lenin, Mao, Gandi ve Hitler benzeri toplum önderleri yaşamımızda olmayacak. Teknolojilerin yaratıcıları Edison, Morse, Graham Bell, Einstein, Nikola Tesla gibileri de.

Yayılmacılara karşı dünyanın ilk kurtuluş savaşını vermiş, bir imparatorluğun küllerinden yeni bir toplum düzenini şekillendirmiş Mustafa Kemal Atatürk benzeri bir önderin ortaya çıkacağını beklemek de, günceli çözümleyememektir.

Ayrıca, önümüzdeki on yıllarda, aşırı disipline olmuş, yukarıdan tabana etkin-hiyerarşik kurumsal yapıları da göremeyeceğiz.

Neden mi? Çünkü insanlık, yeni bir toplumsal ve kurumsal düzene doğru evirilmeye başladı.

Dikey örgütlenme biçimleri yerini giderek yatay şekillere terk ediyor. Geçmiş dönemlere göre en belirgin faklılık da, liderlerin elinde tuttuğu tüm güç ve yetkinin tabana doğru yayılmasıdır. Her türlü yapı içinde, daha önce taban olarak adlandırılan edilgen bireyler, etken birer aktöre dönüşmektedir. Yani, her oluşumda çok geniş ekipler ortaya çıkmaktadır. Bir veya birkaç kişinin yönlendirdiği toplumlar da, kitlelerin büyük oranda katılımının sağlandığı geniş kadrolarca yönlendirilmeye başlanmıştır.

Yöneten-yönetilen anlayışları da değişmektedir günümüzde. Keskin ayrışmalar yerine daha gevşek ve bulanıklaşmış, yönetenin-yönetilenin iç içe geçtiği yapılar ortaya çıkmaktadır. Liderler, başkanlar ve yöneticiler, birer protokol görevlisi, ya da takım sözcüsü durumuna dönüşmektedir. Demokratik yönetişim olgusu da bu yeni dönemin ürünüdür.

Ticari ortaklıklar, siyasi partiler, meslek odaları, kitle örgütleri ve benzerleri kaçınılmaz olarak gelişen bu yeni yapılara dönüşmek zorundadır. Aksi durumda, geçmiş dönemlerin anlayışlarıyla başarı sağlayabilmenin, topluma ve insanlığa katkıda bulunabilmenin olanağı yoktur artık. Bilim ve insanlığın hizmetine sunduğu teknoloji bunu zorunlu kılmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde başlamış olan yeni oluşumlar, yapılanmalar ve toplum anlayışları er geç gelişmemiş ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri de etkileyecektir. Başlangıçta karşı durulsa da, günümüz pazar ekonomilerindeki tüketim olgusunun da zorlamasıyla güncel teknolojiden ve bunun toplumlar üzerinde yaratacağı değişimlerden uzak kalınamayacaktır.

Dünyanın egemen güçleri ve sermaye grupları güncele göre sürekli değişim içindedirler. Sermayenin küreselleşmesi ve yatay yayılımı da bu değişimin göstergelerindendir. Aslında, ileride, kendi varlıklarının da yok olmasına neden olacak dönüşümleri zorunlu olarak yapmaktadırlar. Telaşları, dünya üzerinde kâbus olarak bir süre daha kalabilme çabaları nedeniyledir.

İleri dönemlerde belki aydınlar da olmayacaktır. ‘Bilgi Çağı’ olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz dönem, bilgiyi elinde tutan, bundan çıkarımlar sağlayan seçkin tabakanın yok olmasına da neden olabilecektir.

Bilimin ve teknolojinin sunduğu yeni olanaklar bilgiye erişimin önündeki sınırları kaldırmıştır. Kadın, erkek ve çocuk ayrımı olmadan, eşitlikçi bir yapıyı ortaya çıkarmıştır. Beyin yerine bilginin depolanması görevini artık elektronik hizmetkârlar yapmaktadır. Geçmiş ve bugün ile ilgili bilgiye erişim anlık ve gecikmeksizin olabilmektedir.

Gelecekte okulların, üniversitelerin ve çalışma ofislerinin de ortadan kalkması olasıdır. İnsanların bir araya gelmesi zorunlu değil keyfi nedenlerle olacaktır. Bunu, kişinin adeta ek bir organı durumuna gelen, her an yanında bulunan güdümlü (siber) bilgi küreleri sağlayacaktır. Gelecekte ilkel kalacak olan şimdiki internet altyapısı, kişisel bilgisayarlar, notebooklar ve akıllı telefonların bir oranda yaptığı gibi.

Dünya çapında adlarını duyurmuş bilim insanlarının ortaya çıkmayacak olmasının nedeni de, günümüzde tüm bilimsel çalışmaların geniş ekipler eliyle yapılmaya başlanmasıdır. Hatta bu ekipler dünya geneline yayılmış, bu alanda sınırlar tümüyle kalkmış durumdadır. Bilimsel çalışmalar ortak bir platformda birleştirilerek genel bir ürün ortaya çıkarılmaktadır. Yeterli altyapıya sahip ülkeler de, bilimsel bulguları araştırma geliştirme laboratuarları aracılığıyla teknolojiye dönüştürmektedirler. Bu yeni düzende bilimsel düzende kişiler yoktur, diğer alanlarda olduğu gibi geniş çalışma grupları vardır. Bunun en çarpıcı örneklerinden bir ise; İsviçre Fransa arasında bulunan CERN Laboratuarlarında yapılanlardır.

Sağlıklı bir gelecek için günceli yakalayıp adımlarımızı ona göre atmalıyız. Toplum ve insanlık yararına hedefleri bulunanların, gerek örgütlenme modelleri, gerekse çalışma yöntemleri çağdaş olmak zorundadır. Toplum içinde sınıfsal katmanların da büyük bir değişim içinde olduğunun farkında olmalıyız.  Arthur Schopenhauer’in, on dokuzuncu yüzyılda söylediği; “değişim, değişmeyen tek şeydir” sözlerinin ifade ettiği anlamın bilincinde olmalıyız.

“Yöneticilerimiz şu konularda hatalı, bu işleri yanlış yaptı, aldığı kararı beğenmedim” gibi serzenişler de geçen yüzyılın davranış biçimi olarak kalacaktır. Bu söylemlerde bulunanlar günceli yakalayamamış, kendi yetki ve sorumlulukların farkına varamamış anlayışlar olarak değerlendirilecektir. Bir zamanların komünist partilerinde olduğu gibi ‘politbüro’ tarzı yönetim anlayışları çoktan terk edilmiş durumdadır. Saptadığımız tüm olumsuzluklara karşı savaşım, yeni yüzyılın değişimlerinin sağlıklı çözümlemeleri ve konumlanmaları doğrultusunda olmalıdır. Tümden başarı ancak bunun arkasından gelecektir.

Hala, geçmişin denenmiş, başarılı olunamamış yöntem ve anlayışlarıyla yola devam etme uğraşısı yeni başarısızlıklara neden olur. Koşullardaki değişimleri fırsata dönüştürüp geleceği bunun ışığında kurgulamalıyız. Albert Einstein’ın dediği gibi;  “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.”

Bireyin yani hepimizin etken aktörler olabileceği yeni bir dünyaya doğru hızla yuvarlanıyoruz. Toplumlar içindeki ilişki ağları gittikçe daha karmaşık yapılara dönüşmektedir. Ülkeler içinde insanları tek bir kimlik altında toplayabilme olanağı da ortadan kalkmaktadır. Ülkeler arası yapay sınırlar da yok olmaya doğru hızla ilerlemektedir.

Bilgi alışverişinin küreselleşmesi yeni ilişki ağlarını da ortaya çıkarmıştır. Bu ağların düğüm noktasında siz varsınız, hepimiz varız, yani insan. Bundan böyle önde gelen ortak kimliğimiz sadece insan olmak olacaktır.

Güç ve kudret sizdedir artık, ‘Lider Sizsiniz.’

Geleceği kurmak için ulaşmamız gereken diğer bir anlayış da, kendimizi geçmişin dogmalarından kurtarıp bilimin bize öngördüklerini rehber edinmektir. Sunduğu teknolojik olanaklardan olabildiğince yararlanmaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün alttaki sözlerini de hiç ama hiç unutmamaktır;

“Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman hızla ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.”

Bilmem başka söze gerek var mı?

Yorum bırakın